Türk edebiyatında Hz. Muhammed’i konu edinen birçok müstakil eser bulunmaktadır. Bunların başında şemailler, hilyeler, siyerler, mevlidler, miracnameler gelir. Hilye ve şemailler, Hz. Muhammed’in dış görünüşünü, ahlakî ve fizikî özelliklerini anlatan eserlerdir. Denilebilir ki dünyada Hz. Muhammed kadar övülmüş, hayatının her safhası bir edebi türe kaynaklık etmiş başka bir kimse yoktur. Türk edebiyatının en tanınmış hilyesi Hakanî’ye, en tanınmış şemaili ise Hoca Sadeddin’e aittir.
Siyerler, bütünüyle Hz. Muhammed’in hayatını anlatan eserlerdir. Siyer yazıcılığının doğuşuna etki eden unsurların başında Hz. Muhammed’i örnek insan yapan vasıfların sonraki nesillere aktarımı gelir.
Mevlidler, Hz. Muhammed’in doğumunu anlatmak için yazılan eserlerdir. Türk edebiyatında pek çok şair, mevlid türünde eser kaleme almıştır. Fakat edebiyatımızın en tanınmış Mevlid’i, Süleyman Çelebi’ye ait olan Vesîletü’n-necât’tır.
Miracnameler, Hz. Muhammed’in Mirac hadisesini kaleme alan eserlerdir. Hz. Muhammed’in göğe yükselişini anlatan bu eserler, mensur ya da manzum olarak kaleme alınabilir. Fakat manzum miracnameler sayıca daha çoktur. Abdülvâsi Çelebi, Ârif, Nâyî Osman Dede, İsmail Hakkı Bursevî, Süleyman Nahîfi gibi şairlerin manzum miracnameleri önemlidir.
Bunların dışında Hz. Muhammed’in hadislerinden oluşan eserler de vardır. Kırk Hadis ya da Yüz Hadisler böyle eserlerdir. “Ümmetimin dinî işlerine dair kırk hadis derleyen (ya da ezberleyen) kimseyi Allah, fakihler ve âlimler topluluğu arasında diriltir” hadisi uyarınca pek çok şair ve yazar, hadislerden derleme yaparak eserler ortaya koymuşlardır.
Hz. Muhammed’i konu edinen bir diğer edebî tür olan Esma-i Nebî’ler ise Hz. Muhammed’in isimlerinin konu edildiği eserlerdir. Bi’set-name adlı eserlerde ise Hz. Muhammed’in peygamberlikle vazifelendirilişi anlatılır.
Hz. Muhammed’in hayatı sadece müstakil eserlerde değil, divan ya da mesnevîlerin içindeki bölümlerde de işlenir. Na’tlar ve Miraciyyeler bu türden eserlerdir. Na’tlar, Hz. Muhammed övgüsü için kaleme alınan şiirlerdir. Na’tların bir kısmı Hz. Muhammed’den şefaat dilemek için yazılırken, bir kısmı ise onun vasıflarını anlatıp, onu övmek için yazılır. Edebiyatımızdaki ilk na’t, mesnevi şeklindedir ve Yusuf Has Hacib’in kaleme aldığı Kutadgu Bilig’de karşımıza çıkar.
Türk edebiyatının en ünlü na’tlarından biri, Fuzûlî’nin Su Kasidesi’dir. “Su” kelimesinin redif olarak kullanıldığı bu na’t 32 beyitten oluşmaktadır. Fuzûlî’nin eseri, Türk edebiyatının en seçkin na’t örneklerinden biri olarak bugün bile zevkle okunmaktadır. Aşağıya ilk beytini aldığımız bu ünlü kasidede Fuzûlî, Hz. Peygamber’e duyduğu özlem ve sevgiyi, gönlünde yanan ateşten ve onu söndürmek için gözyaşlarının yeterli olmayacağından bahisle anlatmaktadır:
Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
Şair, şiiri boyunca canlılar için vazgeçilmez bir nimet olan su üzerinden çeşitli benzetme ve telmihlerle Hz. Peygamber’i övmekte ve onu, hayatının tüm safhalarına, mucizelerine, sözlerine ve davranışlarına atıflarda bulunarak ele almakta ve suyun değerinden hareketle methetmektedir.
Bilgi:
Prof.Dr. Murat Ali Karavelioğlu
Murat Ali Karavelioğlu
Murat Karavelioğlu