Sema Pekdaş
Balkan göçmeni bir babanın ve Burdurlu bir annenin çocuğu olarak 1957 yılında Burdur’da doğdum.
Ablamla beraber çok güzel bir çocukluğumuz oldu. Çok kitap okuduk. O günlerin İl Halk Kütüphanesi çocukluğumuzun en aydınlık, en eğlenceli oyun bahçesi gibiydi. Sinema, radyo ve gazete okumalarıyla dolu günlerimiz geçti. Türkiye’yi ve dünyayı takip eden, güncel siyasetin ilgiyle takip edildiği bir ailede büyüdük. Hem özgürce sokaklarda oynadık, hem de sorumlu yurttaş olma bilinciyle yoğrulduk.
Aralık 1969'de Ortaokul 2. sınıf öğrencisi iken, TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) tarafından yürütülen ve dört gün süren Büyük Öğretmen Grevi siyasete ilgi duymamda ilk kilometre taşı oldu.
1970'deki 15- 16 Haziran İşçi Direnişi okumalarıma yön veren en önemli gelişmeydi. Ardından ortaokul son sınıftayken 12 Mart'ı yaşadık. Bir sene sonra Kızıldere katliamı, Denizlerin idamı gibi insanlık trajedilerine şahit olarak büyüdüm.
1974 Eylülü’nde ODTÜ yıllarım başladı.
ODTÜ Öğrenci Temsilcileri Konseyi'nin kuruluşuyla öğrenci temsilcisi oldum.
Bu dönemdeki demokratik öğrenci hareketi içinde yürüttüğüm mücadele, kişisel tarihim içinde özel bir sayfadır.
Ankara’daki günlerim demokratik öğrenci mücadelesiyle sınırlı kalmadı. Daha o günlerde kadın sorunu üzerine kafa yorardık. AKD (Ankara Kadın Derneği) kurucuları arasında yer aldım.
Derken 12 Eylül karanlık bir bulut gibi üzerimize çöktü. Öğrenimime ara vermek zorunda kaldım. Bu arada evlendim ve sevgili kızımız doğdu.
O günlerde benimle birlikte birçok arkadaşım ve milyonlarca insan 12 Eylül'ün hukuksuz düzeni altında zorlu bir yaşam mücadelesi veriyordu. Bu durum karşısında ne yapabilirim, diye düşündüm ve öğrenim hayatıma hukuk alanında devam etmeye karar verdim.
9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesine kayıt oldum. 1986 yılından bir hukuk insanı olarak mücadele hayatına yeniden atıldım. 1987 yılında İzmir Barosu üyesi bir avukattım artık.
Avukatlık mesleği yanında, insan hakları ihlalleri konusunda aktif çalışmak amacıyla 1990-92 yıllarında İHD İzmir Şubesi yönetimine girdim. 12 Eylül'de kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği'nin yeniden açılması sürecinde rol aldım.
Bu yıllar, en büyük insan hakkı ihlallerinin yaşandığı dönemlerden biriydi. Bu dönemde, insan hakları savunucularıyla birlikte Türkiye’nin sesi olmaya çalıştık.
1995 Aralık ayında Manisalı on altı genç gözaltına alınarak on bir gün boyunca işkence gördüler. “Manisalı Gençler” olarak anılan bu yargılamada dava avukatı olarak görev aldım. Manisalı Gençler Davası, kamuoyuna mal olan, işkencenin cezalandırılmasının mümkün olduğu, dayanışmanın en üst boyutta yaşandığı bir davaydı. Savunma avukatı olarak görev alırken yaptığım savunmalar nedeniyle sanık oldum ve yargılandım.
Bu mücadele, gözaltı süresinin düşmesine, gözaltında avukat görüşünün düzenlenmesine, işkencenin ceza yasasında tanımlanmasına, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun işkence ile ilgili içtihat oluşturmasına zemin oluşturan Türkiye'nin en önemli davalardan biri oldu.
1980'li yılların sonları kadınların, kendileri için söz söylemeye, taleplerde bulunmaya başladıkları yıllardı. Bu süreçte biz de, İzmir’de kadınlar olarak İzmir Kadın Platformu'nu oluşturduk. Öncelikli hedefimiz, hem Medeni Kanun’da kadına yönelik ayrımcılık içeren maddelerin değişmesi için çalışmak, hem de kadına yönelik şiddete karşı mücadele etmek ve bu mücadeleler için kadın dayanışmasını yükseltmekti. Kamuoyu oluşturmaya yönelik çeşitli kampanyalar ve etkinlikler düzenledik. Kadın mücadelesinde ve etkinliklerinde olmaya hep gayret ettim. 1992 tarihinden 1999 tarihine kadar Balçova Belediyesi’nin tek kadın belediye meclis üyesiydim. Bu dönemde İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis Başkan Vekili görevini yerine getirdiğim gibi, Yüksel Çakmur'un Başkan Vekilliği de yaptım. Görev yaptığım sürede başta Hukuk Komisyonu olmak üzere çeşitli komisyonlarda çalıştım.
1997 yılında yapılan CHP İl Kongresinde, Kongre Divanı'nda görev yaptım.
Bu dönem boyunca kadın ve insan hakları alanındaki çalışmalarıma da hiç ara vermedim. Özellikle, kadına yönelik şiddete karşı koruma tedbirinin uygulanmasının öğrenilmesi ve yaygınlaşması başlıca çalışma alanımızdı.
2003 yılında, Sosyal Demokrasi Derneği İzmir Şubesinin kurucuları arasında yer aldım.
2010'da Çağdaş Avukatlar Grubunun Başkan adayı olarak girdiğim İzmir Barosu seçimini 6 erkek aday karşısında kazandım ve 102 yıllık İzmir barosunun ilk kadın başkanı olarak kazandım.
2012 yılında oylarımı %70 oranında arttırarak ikinci kez İzmir Barosu başkanı oldum.
Başkanlığım süresince mağdurun kimliğinden kaynaklanan herhangi bir ayrımı gözetmeksizin, her türlü insan hakkı ihlaline karşı mücadeleyi vermeyi esas kabul ettim. Baro olarak, Ergenekon Davası, Balyoz Davası, Hopa’da Metin Lokumcu Davası, İzmir Büyükşehir Davası, İlhan Cihaner Davası, ÇHD'li avukatların davaları gibi farklı kesimlerin maruz kaldığı bütün hukuksuzlukları takip ettik, müdahil olduk.
Etkin bir baro ve etkin bir hukuk mücadelesi için hem mesleki bilgilerimizi arttırmak hem de gündeme ilişkin gelişmelere yönelik çalışmaları gerçekleştirmek hep gündemimizde oldu.
Şiddet mağduru kadınların adli süreçlerde yalnız kalmamaları, adliyedeki işlemlerinde avukat yardımından yararlanmaları için Adliye içinde Baro Bürosu oluşturduk. Kent ve Çevre komisyonumuzla çevre ve kent için başta İzmir olmak için Türkiye’nin pek çok yerinde olduk, davalar açtık, etkinliklerde yer aldık. Türkiye’nin en önemli sorunu olan göç ve iltica konusunu gündemine alan ilk Baro olduk.
Haziran 2013'de ülkemizi saran Gezi direnişi boyunca protesto ve gösteri haklarının savunulması için verilen mücadelenin içinde yer aldım. Hukukçu ve hak savunucu arkadaşlarımla beraber, toplumsal muhalefet hakkının kullanılmasının engellenmesine karşı çıktık ve bu haklarını kullanan insanların yakalanma ve gözaltına alınmaları halinde avukat yardımından yararlanmalarını sağladık.
Özellikle, İzmir'de Gezi direnişinin ilk günlerinde süren polis şiddetini engellemek ve sorumluları teşhir etmek için arkadaşlarımla beraber aktif bir müdahillik yürüttük. Kararlı tavrımız, kanunsuz polis şiddetini geriletti ve kamuoyu nezdinde mahkum etti.
Eşim uzun yıllar süren ticari hayatına nokta koydu. Şimdilerde emekliliğini tadını sürüyor. 35 yıllık evliliğimizde biz hep birbirimize destek olduk, sırt sırta verdik, kol kola yürüdük. Pek çok sıkıntıyı birlikte aştık. Kızım Candan, bazen benim annem, bazen arkadaşım oldu. İzmir Tevfik Fikret Lisesi’nden sonra Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Yaklaşık 12 yıldır çeşitli medya organlarında dış habercilik yapıyor. Dış dünyayı takip etmeme neden olan kızım, herhalde sürekli öğrenmem kendimi geliştirmem için beni motive eden öğretmenim.
Yaşamım boyunca adalet, hukukun üstünlüğü, insan hakları için uğraş verdim. Şimdi yöneticilik ve yerel yönetim deneyimi ile birlikte Konak'ı, Konaklılar için ve Konaklılarla beraber yönetmeye talibim.
Balkan göçmeni bir babanın ve Burdurlu bir annenin çocuğu olarak 1957 yılında Burdur’da doğdum.
Ablamla beraber çok güzel bir çocukluğumuz oldu. Çok kitap okuduk. O günlerin İl Halk Kütüphanesi çocukluğumuzun en aydınlık, en eğlenceli oyun bahçesi gibiydi. Sinema, radyo ve gazete okumalarıyla dolu günlerimiz geçti. Türkiye’yi ve dünyayı takip eden, güncel siyasetin ilgiyle takip edildiği bir ailede büyüdük. Hem özgürce sokaklarda oynadık, hem de sorumlu yurttaş olma bilinciyle yoğrulduk.
Aralık 1969'de Ortaokul 2. sınıf öğrencisi iken, TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) tarafından yürütülen ve dört gün süren Büyük Öğretmen Grevi siyasete ilgi duymamda ilk kilometre taşı oldu.
1970'deki 15- 16 Haziran İşçi Direnişi okumalarıma yön veren en önemli gelişmeydi. Ardından ortaokul son sınıftayken 12 Mart'ı yaşadık. Bir sene sonra Kızıldere katliamı, Denizlerin idamı gibi insanlık trajedilerine şahit olarak büyüdüm.
1974 Eylülü’nde ODTÜ yıllarım başladı.
ODTÜ Öğrenci Temsilcileri Konseyi'nin kuruluşuyla öğrenci temsilcisi oldum.
Bu dönemdeki demokratik öğrenci hareketi içinde yürüttüğüm mücadele, kişisel tarihim içinde özel bir sayfadır.
Ankara’daki günlerim demokratik öğrenci mücadelesiyle sınırlı kalmadı. Daha o günlerde kadın sorunu üzerine kafa yorardık. AKD (Ankara Kadın Derneği) kurucuları arasında yer aldım.
Derken 12 Eylül karanlık bir bulut gibi üzerimize çöktü. Öğrenimime ara vermek zorunda kaldım. Bu arada evlendim ve sevgili kızımız doğdu.
O günlerde benimle birlikte birçok arkadaşım ve milyonlarca insan 12 Eylül'ün hukuksuz düzeni altında zorlu bir yaşam mücadelesi veriyordu. Bu durum karşısında ne yapabilirim, diye düşündüm ve öğrenim hayatıma hukuk alanında devam etmeye karar verdim.
9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesine kayıt oldum. 1986 yılından bir hukuk insanı olarak mücadele hayatına yeniden atıldım. 1987 yılında İzmir Barosu üyesi bir avukattım artık.
Avukatlık mesleği yanında, insan hakları ihlalleri konusunda aktif çalışmak amacıyla 1990-92 yıllarında İHD İzmir Şubesi yönetimine girdim. 12 Eylül'de kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği'nin yeniden açılması sürecinde rol aldım.
Bu yıllar, en büyük insan hakkı ihlallerinin yaşandığı dönemlerden biriydi. Bu dönemde, insan hakları savunucularıyla birlikte Türkiye’nin sesi olmaya çalıştık.
1995 Aralık ayında Manisalı on altı genç gözaltına alınarak on bir gün boyunca işkence gördüler. “Manisalı Gençler” olarak anılan bu yargılamada dava avukatı olarak görev aldım. Manisalı Gençler Davası, kamuoyuna mal olan, işkencenin cezalandırılmasının mümkün olduğu, dayanışmanın en üst boyutta yaşandığı bir davaydı. Savunma avukatı olarak görev alırken yaptığım savunmalar nedeniyle sanık oldum ve yargılandım.
Bu mücadele, gözaltı süresinin düşmesine, gözaltında avukat görüşünün düzenlenmesine, işkencenin ceza yasasında tanımlanmasına, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun işkence ile ilgili içtihat oluşturmasına zemin oluşturan Türkiye'nin en önemli davalardan biri oldu.
1980'li yılların sonları kadınların, kendileri için söz söylemeye, taleplerde bulunmaya başladıkları yıllardı. Bu süreçte biz de, İzmir’de kadınlar olarak İzmir Kadın Platformu'nu oluşturduk. Öncelikli hedefimiz, hem Medeni Kanun’da kadına yönelik ayrımcılık içeren maddelerin değişmesi için çalışmak, hem de kadına yönelik şiddete karşı mücadele etmek ve bu mücadeleler için kadın dayanışmasını yükseltmekti. Kamuoyu oluşturmaya yönelik çeşitli kampanyalar ve etkinlikler düzenledik. Kadın mücadelesinde ve etkinliklerinde olmaya hep gayret ettim. 1992 tarihinden 1999 tarihine kadar Balçova Belediyesi’nin tek kadın belediye meclis üyesiydim. Bu dönemde İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis Başkan Vekili görevini yerine getirdiğim gibi, Yüksel Çakmur'un Başkan Vekilliği de yaptım. Görev yaptığım sürede başta Hukuk Komisyonu olmak üzere çeşitli komisyonlarda çalıştım.
1997 yılında yapılan CHP İl Kongresinde, Kongre Divanı'nda görev yaptım.
Bu dönem boyunca kadın ve insan hakları alanındaki çalışmalarıma da hiç ara vermedim. Özellikle, kadına yönelik şiddete karşı koruma tedbirinin uygulanmasının öğrenilmesi ve yaygınlaşması başlıca çalışma alanımızdı.
2003 yılında, Sosyal Demokrasi Derneği İzmir Şubesinin kurucuları arasında yer aldım.
2010'da Çağdaş Avukatlar Grubunun Başkan adayı olarak girdiğim İzmir Barosu seçimini 6 erkek aday karşısında kazandım ve 102 yıllık İzmir barosunun ilk kadın başkanı olarak kazandım.
2012 yılında oylarımı %70 oranında arttırarak ikinci kez İzmir Barosu başkanı oldum.
Başkanlığım süresince mağdurun kimliğinden kaynaklanan herhangi bir ayrımı gözetmeksizin, her türlü insan hakkı ihlaline karşı mücadeleyi vermeyi esas kabul ettim. Baro olarak, Ergenekon Davası, Balyoz Davası, Hopa’da Metin Lokumcu Davası, İzmir Büyükşehir Davası, İlhan Cihaner Davası, ÇHD'li avukatların davaları gibi farklı kesimlerin maruz kaldığı bütün hukuksuzlukları takip ettik, müdahil olduk.
Etkin bir baro ve etkin bir hukuk mücadelesi için hem mesleki bilgilerimizi arttırmak hem de gündeme ilişkin gelişmelere yönelik çalışmaları gerçekleştirmek hep gündemimizde oldu.
Şiddet mağduru kadınların adli süreçlerde yalnız kalmamaları, adliyedeki işlemlerinde avukat yardımından yararlanmaları için Adliye içinde Baro Bürosu oluşturduk. Kent ve Çevre komisyonumuzla çevre ve kent için başta İzmir olmak için Türkiye’nin pek çok yerinde olduk, davalar açtık, etkinliklerde yer aldık. Türkiye’nin en önemli sorunu olan göç ve iltica konusunu gündemine alan ilk Baro olduk.
Haziran 2013'de ülkemizi saran Gezi direnişi boyunca protesto ve gösteri haklarının savunulması için verilen mücadelenin içinde yer aldım. Hukukçu ve hak savunucu arkadaşlarımla beraber, toplumsal muhalefet hakkının kullanılmasının engellenmesine karşı çıktık ve bu haklarını kullanan insanların yakalanma ve gözaltına alınmaları halinde avukat yardımından yararlanmalarını sağladık.
Özellikle, İzmir'de Gezi direnişinin ilk günlerinde süren polis şiddetini engellemek ve sorumluları teşhir etmek için arkadaşlarımla beraber aktif bir müdahillik yürüttük. Kararlı tavrımız, kanunsuz polis şiddetini geriletti ve kamuoyu nezdinde mahkum etti.
Eşim uzun yıllar süren ticari hayatına nokta koydu. Şimdilerde emekliliğini tadını sürüyor. 35 yıllık evliliğimizde biz hep birbirimize destek olduk, sırt sırta verdik, kol kola yürüdük. Pek çok sıkıntıyı birlikte aştık. Kızım Candan, bazen benim annem, bazen arkadaşım oldu. İzmir Tevfik Fikret Lisesi’nden sonra Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Yaklaşık 12 yıldır çeşitli medya organlarında dış habercilik yapıyor. Dış dünyayı takip etmeme neden olan kızım, herhalde sürekli öğrenmem kendimi geliştirmem için beni motive eden öğretmenim.
Yaşamım boyunca adalet, hukukun üstünlüğü, insan hakları için uğraş verdim. Şimdi yöneticilik ve yerel yönetim deneyimi ile birlikte Konak'ı, Konaklılar için ve Konaklılarla beraber yönetmeye talibim.